Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

canını vermek

  • 1 canını vermek

    а) поже́ртвовать собо́й
    б) быть па́дким до чего

    Türkçe-rusça sözlük > canını vermek

  • 2 can

    ко́локол (м)
    * * *
    1.
    1) душа́

    canın isteği kadar — ско́лько твое́й душе́ уго́дно

    2) жизнь, существова́ние

    can pahasına — цено́ю жи́зни

    can ve mal emniyeti — безопа́сность жи́зни и сохра́нность иму́щества

    3) жи́зненная си́ла, си́ла ду́ха

    sende hiç can yokmuş — в тебе́, ока́зывается, нет никако́й си́лы

    4) употр. как счётное слово душа́; челове́к

    sekiz can besliyor — он ко́рмит во́семь душ

    2.
    1) душе́вный, чу́ткий, отзы́вчивый

    ne kadar can adamdır! — како́й душе́вный челове́к!

    2) прия́тный, ми́лый

    ne can çocuk! — како́й ми́лый ребёнок!

    ••

    can çıkmayınca huy çıkmazпосл. горба́того моги́ла испра́вит

    can boğazdan gelirпогов. душа́ жива́ го́рлом (чтобы жить, надо есть)

    can maldan tatlıdırпогов. жизнь доро́же бога́тства

    - canını acıtmak
    - canı ağzına gelmek
    - can alacak yer
    - can alıp can vermek
    - canını almak
    - can atmak
    - canını bağışlamak
    - can baş üstüne
    - can beslemek
    - canı boğaza gelmek
    - can borcunu ödemek
    - canı burnuna gelmek
    - canı canına sığmamak
    - canı cehenneme!
    - canı çekilmek
    - can çekişmek
    - canı çekmek
    - canı çıkmak
    - can dayanmamak
    - canına değmek
    - babanın canına değsin
    - canını dişine almak
    - canını dişine takmak
    - candan geçmek
    - canı gelip gitmek
    - canı içine sığmamak
    - canı istemek
    - canı isterse
    - canı kalmamak
    - canına kâr etmek
    - canına kıymak
    - can kulağı ile dinlemek
    - canına minnet
    - canına okumak
    - canı sağ olsun!
    - canı sıkılmak
    - canını sıkmak
    - canımı sokakta bulmadım
    - canına susamak
    - canına tak demek
    - canından usanmak bezmek
    - canından usanmak bıkmak
    - can vermek
    - canını vermek
    - canını yakmak
    - canı yanmak
    - canı yerine gelmek
    - canı yok mu?

    Türkçe-rusça sözlük > can

  • 3 жизнь

    yaşam,
    hayat,
    yaşantı,
    ömür
    * * *
    ж
    yaşam; hayat; yaşama; yaşantı; ömür (- mrü)

    семе́йная жизнь — aile hayatı / yaşamı

    полити́ческая жизнь страны́ — ülkenin siyasal yaşamı

    о́браз жи́зни — yaşam tarzı; yaşayış

    безопа́сность жи́зни и иму́щества — can ve mal güvenliği

    пра́во на жизнь — yaşama hakkı

    ра́дость жи́зни — yaşama sevinci

    при жи́зни — sağlığında

    по́лный жи́зни — yaşam dolu

    он всю жизнь рабо́тал — ömrü / hayatı boyunca çalıştı

    пять лет (его́) жи́зни — ömrünün beş yılı

    на э́то (це́лой) жи́зни не хва́тит — buna bir ömür yetişmez

    е́сли тебе́ жизнь дорога́ — canını seviyorsan

    спасти́ жизнь кому-л.birinin hayatını kurtarmak

    отда́ть жизнь за... —... uğruna canını vermek

    зараба́тывать на жизнь — hayatını kazanmak

    (ему́) зарпла́ты на жизнь хвата́ет — maaşı geçimine yetiyor

    сама́ жизнь показа́ла, что... — yaşamın kendisi göstermiştir ki,...

    я тако́го в жи́зни не ви́дел — böylesini ömrümde görmemiştim

    бо́льше мне ничего́ в жи́зни не на́до! — dünyada hiç başka şey istemem!

    жизнь ста́ла доро́же — разг. geçim zorlaştı

    ••

    борьба́ не на жизнь, а на́ смерть — ölüm kalım savaşı

    в жи́зни не пове́рю! — asla inanmam!

    вопро́с жи́зни и́ли сме́рти — ölüm kalım sorunu

    э́то не жизнь! — yaşamak değil bu!

    Русско-турецкий словарь > жизнь

  • 4 Feuer

    Feuer <-s> ['fɔıɐ] nt
    1) mil ateş;
    das \Feuer eröffnen/einstellen ateş açmak/kesmek
    dieses Pferd hat viel \Feuer bu at çok ateşli
    2. <-s, -> nt
    das olympische \Feuer Olimpiyat Ateşi;
    \Feuer speiend ( Drache, Vulkan) alev püsküren;
    \Feuer fangen ateş almak, tutuşmak;
    haben Sie \Feuer? ateşiniz var mı?;
    jdm \Feuer geben birine ateş vermek;
    mit dem \Feuer spielen ( fig) ateşle oynamak;
    für jdn durchs \Feuer gehen biri için kendini ateşe atmak, biri için canını vermek;
    jdm \Feuer unterm Hintern machen ( fam) birini dürtüklemek;
    Öl ins \Feuer gießen ( fig) yangına körükle gitmek
    2) ( Brand) yangın, ateş;
    \Feuer an etw legen bir şeye kundak koymak, yangın çıkarmak için bir şeyi tutuşturmak;
    \Feuer und Flamme für etw/jdn sein ( fam) bir şey/kimse için yanıp tutuşmak;
    \Feuer fangen ( in Brand geraten) yanmaya başlamak, tutuşmak; ( sich begeistern) ateşlenmek;
    gebranntes Kind scheut das \Feuer ( prov) sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Feuer

  • 5 класть

    koymak
    * * *
    несов.; сов. - положи́ть
    1) врз koymak; yatırmak

    положи́ де́ньги в карма́н — parayı cebine koy

    положи́ де́ньги в банк — parayı bankaya yatır

    больно́го положи́ли в кли́нику — hasta kliniğe yatırıldı

    класть соль в пи́щу — yemeğe tuz koymak

    положи́ себе́ сала́ту — salatadan al

    2) тк. несов. ( сооружать) örmek

    класть сте́ну — bir duvar örmek

    ••

    класть я́йца — yumurta yumurtlamak

    положи́ть нача́ло чему-л.bir şeyi başlatmak

    положи́ть стихи́ на му́зыку — şiiri bestelemek

    положи́ть жизнь за ро́дину — vatan uğruna canını vermek

    Русско-турецкий словарь > класть

  • 6 სიცოცხლის გაწირვა

    bir şeyin yoluna canını vermek, kurban olmak

    Georgian-Turkish dictionary > სიცოცხლის გაწირვა

  • 7 Leben

    Leben <-s, -> nt
    1) yaşam, yaşantı, hayat, ömür; ( Existenz) hayat, varlık; ( Bewegtheit) hayat;
    etw ins \Leben rufen bir şeyi yaratmak;
    am \Leben sein hayatta olmak, sağ olmak;
    er ist ( noch) am \Leben hâlâ hayatta;
    nie im \Leben! hayatta olmaz!;
    es geht um \Leben und Tod bu, hayat memat meselesidir, bu, ölüm kalım meselesidir;
    der Mann/die Frau meines \Lebens hayatımın adamı/kadını;
    sich mit Betteln durchs \Leben schlagen dilencilikle geçinmek;
    am \Leben hängen hayata bağlı olmak;
    jdm das \Leben kosten birinin hayatına mal olmak;
    das ist wie im richtigen \Leben bu, gerçek yaşamdaki gibi;
    \Leben in etw bringen bir şeye hayat [o canlılık] vermek;
    daran wird sie zeit ihres \Lebens denken onu bütün hayatı [o ömrü] boyunca unutmayacaktır
    2) can;
    das tue ich für mein \Leben gern bunu canı gönülden yaparım;
    ums \Leben kommen canını kaybetmek, ölmek;
    mit dem \Leben davonkommen canını kurtarmak;
    etw mit dem \Leben bezahlen bir şeyi canıyla ödemek;
    am \Leben hängen canı tatlı olmak;
    sich dat das \Leben schwer machen canı çıkmak;
    sich dat das \Leben nehmen canına kıymak;
    jdm das \Leben retten birinin canını kurtarmak;
    Geld oder \Leben! ya paranı ya da canını!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Leben

  • 8 bother

    interj. baş belâsı, allah'ın belâsı
    ————————
    n. sıkıntı, dert, zahmet, baş belâsı
    ————————
    v. sıkmak, can sıkmak, sinir bozmak, canını sıkmak, dert vermek, baş belâsı olmak, rahat vermemek, üzülmek, takmak, sinir etmek, rahatsız etmek; daraltmak; musallat olmak,
    * * *
    1. rahatsız et (v.) 2. sıkıntı (n.)
    * * *
    ['boðə] 1. verb
    1) (to annoy or worry: The noise bothered the old man.) üzmek, canını sıkmak
    2) (to take the trouble: Don't bother to write - it isn't necessary.) zahmet etmek, kendini yormak
    2. noun
    1) (trouble, nuisance or worry.) üzüntü, zahmet, sıkıntı
    2) (something or someone that causes bother: What a bother all this is!) dert, baş belâsı şey, musibet

    English-Turkish dictionary > bother

  • 9 trouble

    n. sıkıntı, dert, külfet, belâ, huzursuzluk, meşakkat, zahmet, rahatsızlık, aksilik, sorun, arıza, üzüntü
    ————————
    v. rahatsız etmek, zahmet vermek, canını sıkmak, üzmek, bulandırmak, dert etmek, zahmet etmek, üzülmek
    * * *
    1. noun
    1) ((something which causes) worry, difficulty, work, anxiety etc: He never talks about his troubles; We've had a lot of trouble with our children; I had a lot of trouble finding the book you wanted.) dert, sıkıntı, sorun
    2) (disturbances; rebellion, fighting etc: It occurred during the time of the troubles in Cyprus.) kargaşa, karışıklık
    3) (illness or weakness (in a particular part of the body): He has heart trouble.) hastalık, rahatsızlık
    2. verb
    1) (to cause worry, anger or sadness to: She was troubled by the news of her sister's illness.) üzmek, canını sıkmak
    2) (used as part of a very polite and formal request: May I trouble you to close the window?) rahatsız etmek, zahmete sokmak
    3) (to make any effort: He didn't even trouble to tell me what had happened.) zahmet etmek, zahmete girmek
    - troublesome
    - troublemaker

    English-Turkish dictionary > trouble

  • 10 причинять

    несов.; сов. - причини́ть
    neden olmak; vermek

    ущерб, причиня́емый стихи́йными бе́дствиями — doğal afetlerin neden olduğu zararlar

    причиня́ть убы́тки кому-л. — birini zarara sokmak / uğratmak

    причиня́ть муче́ния / страда́ния кому-л. — ıstırap(lar) vermek / çektirmek

    причиня́ть боль кому-л.birinin canını ağrıtmak

    причини́ть (душе́вную) боль кому-л.birini incitmek

    Русско-турецкий словарь > причинять

  • 11 докучать

    can sıkmak; usandırmak
    * * *
    разг.
    can sıkmak, usanç vermek

    докуча́ть кому-л. бесконе́чными расспро́сами — kabir suali sormakla birinin canını sıkmak

    Русско-турецкий словарь > докучать

  • 12 скука

    ж

    нагоня́ть ску́ку на кого-л. — birine can sıkıntısı vermek, birinin canını sıkmak

    кака́я же э́то ску́ка - сиде́ть без де́ла! — boş oturmak ne can sıkıcı bir şey!

    Русско-турецкий словарь > скука

  • 13 bait

    n. yem, olta yemi; cezbeden şey, cezbetme, kandırma; mola
    ————————
    v. yem takmak, yemlemek; cezbetmek, kandırmak; köpek saldırtmak; kızdırmak, rahatsız etmek, canını sıkmak
    * * *
    1. olta yemi 2. yem koy (v.) 3. yem (n.)
    * * *
    [beit] 1. noun
    (food used to attract fish, animals etc which one wishes to catch, kill etc: Before he went fishing he dug up some worms for bait.) yem, olta veya kapan yemi
    2. verb
    (to put bait on or in (a hook, trap etc): He baited the mousetrap with cheese.) yem vermek, yemlemek

    English-Turkish dictionary > bait

  • 14 hurt

    adj. kırgın, gücenmiş
    ————————
    n. yara, bere, zarar, acı, sızı, ızdırap, üzüntü
    ————————
    v. kâlbini kırmak, yaralamak, incitmek, acıtmak, rencide etmek, acımak, küstürmek, ağrımak, canını yakmak, kırmak, zarar vermek, zarar görmek, incinmek
    * * *
    1. incit 2. yarala (v.) 3. yaralı (n.)
    * * *
    past tense, past participle; see hurt

    English-Turkish dictionary > hurt

  • 15 pain

    n. ağrı, acı, azap, elem, dert, ızdırap, sancı, sızı, eziyet, emek, zahmet, ceza
    ————————
    v. acıtmak, canını yakmak, üzmek, eziyet etmek
    * * *
    1. acı çek (v.) 2. acı (n.)
    * * *
    [pein] 1. noun
    (hurt or suffering of the body or mind: a pain in the chest.) ağrı, acı
    2. verb
    (to cause suffering or upset to (someone): It pained her to admit that she was wrong.) acı vermek, üzmek
    - painful
    - painfully
    - painless
    - painlessly
    - painkiller
    - painstaking
    - a pain in the neck
    - take pains

    English-Turkish dictionary > pain

  • 16 fash

    v. zahmet vermek, zorluk çıkarmak, canını sıkmak

    English-Turkish dictionary > fash

  • 17 fash

    v. zahmet vermek, zorluk çıkarmak, canını sıkmak

    English-Turkish dictionary > fash

  • 18 გაშავება

    f.
    1. kararmak
    2. karşı oy vermek
    f.
    suç işlemek, incitmek, canını yakmak, acıtmak

    Georgian-Turkish dictionary > გაშავება

  • 19 acıtmak

    vt
    2) ( acılık vermek) Schärfe geben
    3) schmerzen, wehtun
    birinin canını \acıtmak jdm wehtun
    çizme ayaklarımı acıttı der Stiefel tat meinen Füßen weh
    Hasan canımı acıttı Hasan hat mir wehgetan

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > acıtmak

  • 20 anöden

    an|öden ['anø:dən]
    vt ( fam)
    jdn \anöden birini bıktırmak, birine usanç vermek; ( langweilen) birinin canını sıkmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > anöden

См. также в других словарях:

  • canını vermek — 1) kendini feda etmek En küçük sevgi sözüne canımızı verecek hâle geliriz. S. F. Abasıyanık 2) hiçbir şey esirgememek 3) bir şeye çok düşkün olmak, çok sevmek O, kitap için canını verir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yoluna can (veya canını) vermek — birinin uğruna ölmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • post vermek — canını vermek, ölmek Az değildir varmadan senin gibi yurduna / Post verenler yabanın hayduduna, kurduna. F. N. Çamlıbel …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • canını acıtmak — (birinin) birine acı vermek Bırak kolumu, canımı acıtıyorsun …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • aman vermek — canını bağışlamak, öldürmemek Teslim olan halka aman vererek hepsini evlerine yolladı. F. R. Atay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kelleyi vermek — canını feda etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • BEZL-İ CAN — Canını esirgemeden vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • yakmak — 1. nsz, ar Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek Kına yakmak. Yakı yakmak. 2. i, ar 1) Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. F. R. Atay 2) Ateşle yok etmek Çöpleri yakmak. 3) Işık… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • eziyet etmek — zahmet ve sıkıntı vermek, canını yakmak İçlerinden birine kancayı atmış, maksadı, onu üzmek, ona eziyet etmektir. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»